Empatik Bireyler Yetiştirmede Ailenin İşlevi: Değerlendirme ve Öneriler

Dr.Sevgi Sezer Öztürk

 Giriş

 Gelişimsel rehberlik yaklaşımına göre, eğitim süreci boyunca her kademedeki öğrencilerin gelişim ihtiyaçlarını dikkate almak ve gelişim görevlerini desteklemek, böylece çocukların kişisel-sosyal, eğitsel ve mesleki yönden bütünsel gelişimlerini sağlamaya çalışmak temel amaçtır. Özellikle okulöncesi ve ilköğretimin ilk 4 yıllık diliminde çocuğun kişisel-sosyal gelişiminde ailenin rolü birincil önemdedir. Bu yüzden bu eğitim kademelerinde görev yapan psikolojik danışman (rehber öğretmen) açısından “Ailelere müşavirlik” görevi en temel sorumluluklarının başında yer alır. Bu yazıda okul psikolojik danışmanının empatik bireyler yetiştirmede ailenin işlevi’  konusunda ailelere yönelik olarak yapabileceği müşavirlik hizmeti ile ilgili bir değerlendirme ve işlevsel öneriler üzerinde durulmuştur.

 

Empati becerisinin gelişiminde ailenin rolü

Fransız çocuk terapisti François Dolto 1988 tarihli araştırmasında; beklentileri ve tepkileri dikkate alınmadığında bir bebekte çaresizlik duygusu oluştuğunu ve bu durumun “ölümün keşfi” olarak tarif edildiğine dikkat çekmiştir. Anne-baba çocuğun ihtiyaçlarına uygun davranmazsa, duygu dünyasını göz ardı ederse, çocuk onlardan yankı bulamazsa, bunlar çocukta apatiye –duygusal kayıtsızlık/ilgisizlik/tepkisizlik- yol açmaktadır. Bu süreçte çocuğun gelişimi organik bir neden olmaksızın duraklıyor ve temel nedeni çocuğun varlığının tanınmamış olması oluyor. Araştırmacılar çocuğun ihtiyaçlarının anne-baba tarafından zamanında karşılanmamasının bir tür şiddet olduğunu söylemektedir.  Bu şiddete maruz kalmak çocukta empati gelişimini engellemekte, anne babasıyla ilişkisini her şeye rağmen sürdürmek ihtiyacındaki çocuk, bunun için onların beklentilerini tahmin etmeye ve bunlara karşılık vermeye çalışmaktadır (Gruen, 2006). Empatik, duyarlı bir insanın gelişimindeki en temel engeller görüldüğü üzere ilk bebeklik yıllarında bu şekilde işleyebilmektedir.

Ebeveynlerin çocukta empati becerisinin gelişmesindeki önemine bir çok farklı araştırma da dikkat çekmiştir Örneğin; okul öncesi dönemdeki çocukların annelerinin, çocuk yetiştirme tutumları ile ilgili bir araştırmaya göre, çocuğuna cevap ver­meye hevesli, cezalandırmayan ve otoriter olmayan annelerin çocuklarının duygusal ve bilişsel empati seviyelerinin, cezalandıran annelerden daha yüksek olduğu görülmüştür (Cotton, 2001). Ailelerin uyguladığı disiplin ile çocuk­ların gönüllü yardım etme, destek verme davranışları -prososyal davranışlar- da ilişkili görülmüştür. Mantıklı disiplin uygulayan ailelerin çocuklarının daha empatik, daha empatik ço­cukların da daha çok prososyal davranışlar gösterdikleri görülmüştür. Bir diğer çalışma meraklarına ve sorularına, anne ve babalarından karşılık bulan çocukların, yetişkin olduklarında bu tür ortamda yetişmeyen çocuklara oranla daha çok empatik ilgiye sahip olduklarını göstermiştir (Kostner ve diğ., 1990). Ayrıca annelerin empatik yapıları ile çocukların empatik duygusal ce­vapları arasında ilişki olduğu ortaya çıkmıştır (Eisenberg, 1992).

Ebeveynlerin çocukların empati becerilerinin gelişimi konusundaki rolü yaşamsal olmakla birlikte, empatik davranış daha sonraları eğitim yoluyla  gelişimini sürdürmektedir. Bu durumda eğitim sürecinde, özellikle de okulöncesinde ve ilköğretim I. kademede, öğretmenlerin de model olması ve empatik davranışı pekiştirmesi çok önemli bir diğer konudur. Denilebilir ki çocukta empati becerisinin gelişimi aileyle başlayan ve eğitim ortamında pekiştirilerek devam etmesi gereken bir süreçtir. Ebeveynler ve eğitimciler olarak yetişme sürecinde bireylere, kendilerine ve başkalarına dair nasıl mesajlar verdiğimizi tekrar düşünmekte ve önlemler almakta fayda vardır. Unutulmamalıdır ki bir insan sadece kendini severek bireyselleşemez, bireyselleşme her zaman başkalarına duyarlılığı da kapsar.

 

Empatinin Boyutları ve İfade Biçimleri

Karşımızdaki insanlara empatik tepki vermenin başlıca iki yolu vardır:

1-yüzümüzü ve bedenimizi kullanarak onu anladığımızı ifade etmek ve 2-sözlü olarak onu anladığımızı ifade etmek. Ama etkili yol bu ikisini birlikte kullanmaktır. Örn.: Bir sıkıntımız olduğunda bizimle konuşan kişi, dostça bir gülümsemeyle kolumuza dokunup sıkıntımızı sözelleştirirse, “son günlerde çok bunalmışsın” derse rahatladığımızı hissederiz (Dökmen, 2008).

Empatinin üç temel boyutu olduğunu söyleyebiliriz;

  • Öz-farkındalık ve kendi duygularını başkalarının duygularından ayırt edebilme.
  • Başka bir kişinin bakış açısını alabilme/perspektif alabilme (ya da diğer bir değişle kendini başkasının yerine koyabilme).
  • Kendi duygusal tepkilerini ayarlayabilme.

Bu beceriler herhangi bir yetişkinde olması beklenen becerilerdir. Ancak, yetişkinler bile bu becerilerde zorluk yaşayabilirler. Örneğin, bazı yetişkinler yaralı bir kişiye ilk yardım uygulamaktan çekinebilir ve bunun sebebi bu kişilerin duygusuz olmaları değil de diğer kişinin içinde bulunduğu zor duruma verdikleri kendi duygusal tepkileriyle başa çıkmada zorluk çekmeleri olabilir (Dewar,2009).

Bu nedenle empati bir kişide olan ya da olmayan bir şey değildir. Empatinin dereceleri vardır ve çalışarak  daha güçlü empatik beceriler öğrenilebilir ve geliştirilebilir.

 

Çocuklara Empatik Beceri Öğretimi Konusunda

Ailelere Verilebilecek Kanıta Dayalı Öneriler[1]

 

Öneri 1: Çocuğunuzun ihtiyaçlarına eğilin ve onunla sıkıntıdan kurtulma yolları hakkında konuşun.       

Çalışmalar; evde duygusal ihtiyaçları giderilen çocukların güçlü bir empati duygusu geliştirme olasılığının daha fazla olduğunu göstermektedir (Barnett 1987). Güvenli sevgi ilişkilerine sahip çocukların (böylece bakımlarını üstlenen kişilere duygusal ve fiziksel destek için güvenebileceklerini bilirler) sıkıntı içindeki diğer çocuklara şefkat/(sempati) göstermeleri ve yardım teklif etmeleri daha olasıdır (Watersve diğ. 1979; Kestenbaum ve diğ. 1989). Bu konudaki bazı araştırmalar olumsuz duygularla başa çıkmada kendilerine anlayışlı ve sorunları çözmeye odaklı bir şekilde yardım eden ebeveynlere sahip çocukların başkalarına empati ile yaklaşma olasılığının daha fazla olduğunu göstermektedir.

 

Öneri 2: Çocuğun düşünce ve duygularını okuyabilen bir ebeveyn olun. Çocuğunuza kendi fikirleri olan bir birey gibi davranın ve onunla duygularımızın davranışlarımızı nasıl etkilediği konusunda konuşun.

Gözlemsel çalışmalar ebeveynlik ve zihin teorisi - yani çocukların diğer insanların hedef, istek ve inançlarından ne anladığı - arasında bağlantı olduğunu ortaya koymaktadır.

Çocuklarının düşünce ve duygularını okuyabilen ebeveynler, çocuklarına (çocuk ne kadar küçük olursa olsun) kendi fikirleri olan bireyler olarak davranırlar. Ayrıca bu ebeveynler çocuklarıyla duygusal ve psikolojik durumlar ile inanç, istek ve duygularımızın davranışlarımızı nasıl etkilediği hakkında konuşurlar.

 

Öneri 3: Başkalarına karşı anlayışlı olma gibi konularda çocuğunuza model olun ve bunu teşvik etmek için gündelik fırsatları yakalayın.

Ebeveynler empatik davranışlarda model olarak ve empati gerektiren durumları vurgulayarak çocuklarında anlayışlı tepkiler oluşturabilirler. Örneğin: Siz ve çocuğunuz bir kişinin kurban durumuna düştüğünü gördüğünüzde (gerçek hayatta, TV’de veya bir kitapta) o kişinin nasıl hissetmiş olabileceği konusunda çocuğunuzla konuşun (Pizarroand ve Salovey, 2002).

 

Öneri 4: Çocukların diğer insanlarla paylaştıkları ortak noktaları bulmalarında yardımcı olun.

Deneyler çocukların aşina oldukları veya kendilerine benzeyen bireylerle empati kurma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir (ör.,Zahn-Waxler ve dig. 1984; Smith 1988).  Çocuklar ayrıca olumsuz deneyimleri paylaştıkları insanlarla da daha kolay empati kurabilmektedirler (Murphy, 1937). Bu nedenle çocukları diğer insanlarla olan benzerlikleri konusunda bilinçlendirmek büyük ihtimalle yararlı olacaktır.  Sıkıntı ve trajedi kurbanlarını ne kadar ‘insan’ olarak gösterebilirsek çocukların empati kurabilmesi o kadar kolaylaşır.

 

Öneri 5: Çocuklara “sıcak-soğuk empati uçurumu”nu öğretin.

Kendimiz aç olmadığında, aç bir insanın yemek yeme isteğinin ne kadar güçlü bir duygu olduğunu anlamakta  zorluk çekebiliriz. Araştırmacılar bunu sıcak-soğuk empati uçurumu (“hot-cold empathy gap,”) olarak adlandırmaktadır ve bu evrensel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin bizim kültürümüzde “Tok açın halinden anlamaz” ifadesi bunu anlatır. İnsanlar soğukkanlı ve sakin hissettiklerinde duygusal ve psikolojik açıdan “sıcak” (/şiddetli) durumların ne kadar zor olabileceğini anlamakta zorlanırlar. Bunun tersi olarak “sıcak” durumların etkisi altındaki insanlar, mevcut algılarının, içinde bulundukları durumdan ne kadar etkilendiğini genelde yeterince anlayamazlar. Sıcak-soğuk empati uçurumu, muhakeme yetisinde hatalara ve empati kuramamaya yol açar. Ancak sıcak-soğuk empati uçurumunun nasıl işlediğini anlarsak bunu empati öğretiminde kullanabiliriz. 

Örneğin, sıkıntı anlarını diğerleriyle empati kurma fırsatları olarak kullanabiliriz:

  • Çocuğunuz okuldaki zorba bir öğrenciden ters bir tepki mi aldı? Çocuğunuzla diğer kurbanların deneyimleri hakkında konuşabilirsiniz. Ayrıca bu olayların bizlerin de zorba gibi davranmasını önlemeye nasıl yardımcı olabileceğine dikkat çekebiliriz.

 

Öneri 6: Çocuklara diğer rol ve bakış açılarını keşfetmede yardımcı olun.

İlk bölümünde belirtildiği gibi empati, bir başka kişinin bakış açısını almayı içerir. Başka birinin bakış açısından yaşandığında dünya nasıl görünmektedir? Kitaplardan veya televizyondan hikayeler çocukların bir başkasının bakış açısını alma becerilerini tatbik edebilmeleri için birer fırsattır. Karakterler ne düşünüyor, neye inanıyor, ne istiyor veya hissediyor? Ve biz bunları nasıl biliyoruz? Aileler bu soruları tartışırken çocuklar diğer insanların akıllarının nasıl işlediği konusunda birçok şey öğrenebilirler. Çalışmalar; bu aile sohbetleri ile çocukların farklı bakış açıları alma ödevlerindeki performansları arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir (Dunn ve diğ., 2001).Ayrıca, rol yapma oyunlarını da unutmayın. Deneysel bir çalışmada araştırmacılar genç, sağlıklı tıp öğrencilerinden yaşlılığın zorluklarını canlandırmalarını istemişlerdir. Örneğin öğrenciler kataraktın etkilerini elde edebilmek için saydam bantla kaplı gözlükler takmıştır. Zayıf motor kontrolünü yaşayabilmek için öğrenciler ağır lastik eldivenler giymiştir ve bu deneyden sonra öğrenciler yaşlılarla daha fazla empati kurmaya başlamıştır (Varkey ve diğ., 2006).

 

Öneri 7: Çocuklar başka birinin ne hissettiğini hayal etmeye çalışırken onlara “hissedilen duygunun yüze nasıl yansıyacağını ve yüzün nasıl şekil alacağını” gösterin. Deneyler sırf yüz ifadelerini taklit ederek de ilgili duyguyu yaşayabileceğimizi göstermektedir.

Araştırmacılar insanlardan belli yüz ifadelerini taklit etmelerini istediklerinde, bu kişilerin beyin faaliyetlerinde ilgili duyguların özelliklerine karşılık gelen değişimler tespit etmişlerdir. Ayrıca insanların kalp atışları, deri geçirgenlikleri, vücut ısılarında da değişmeler olmuştur (Decety ve Jackson, 2004). Buna göre empati kurmak istediğimiz insanların yüz ifadelerini taklit ederek empati gücümüzü arttırabiliriz.

 

Öneri 8: Çocukların ödül veya cezalara değil, iç otokontrole dayanan bir ahlak duygusu geliştirmelerine yardımcı olun.

Çocuklar doğal olarak yardımcı ve anlayışlı olma yeteneğine sahiptirler. Ancak deneysel çalışmalar çocukların söz konusu davranış için somut ödüller aldığı durumlarda başkalarına yardım etme olasılıklarının düştüğünü göstermektedir. Diğer araştırmalar, demokratik ve tümevarımcı bir disiplinle –keyfi kurallar ve ağır cezalar yerine makul açıklamalar ve ahlaki sonuçlara vurgu yapan bir yaklaşımla- yetiştirilen çocukların doğru ve yanlış konusunda iç kontrol geliştirme olasılıklarının daha fazla olduğunu göstermektedir. Örneğin, ebeveynler çocuklarıyla yanlış hareketlerin diğer insanları nasıl etkilediği hakkında konuştuklarında ve bu yolla empati ve suçluluk duygularını teşvik ettiklerinde çocukların ahlak ilkelerini içselleştirmeleri daha olasıdır (Hoffman ve Saltzein, 1967).

 

Öneri 9: Anlayabilecek yaştaki çocuklara “ahlaki kopuş” mekanizmalarını anlatın.

Araştırmalar, ortalama yani psikolojik bir rahatsızlığı olmayan insanlara doğru bir mantık sunulduğu takdirde bu insanların başkalarına zarar verme hatta işkence etme konusunda ikna edilebileceklerini göstermektedir. Yale Üniversitesinden Stanley Milgram tarafından yürütülen ünlü bir deney serisinde deneklere, başka kişilere elektrik şokları vermelerini gerektiren bir “öğrenme deneyinde” yer aldıkları söylenmiştir (Milgram 1963). “Deney” sahtedir, deneyde sahte donanımlar ve çalışmaya katılanlar düğmeye her bastığında acı çekme numarası yapan bir aktör kullanılmıştır. Ancak katılımcılar kandırılmış ve –beyaz laboratuvar önlüğü giyen otoriter bir adamın teşvikiyle– çığlık atan kurbana görev duygusuyla şok uygulamışlardır. Aslında katılımcıların neredeyse %65’i “kurban” baygın düşmüş göründüğünde dahi düğmeye basmaya devam etmiştir (Milgram, 1963). Bu insanlar psikopat değildir. Makul bir otoriteden gelen sosyal baskıya maruz kalan sıradan insanlardır. Doğru bir rasyonelleştirmeyle, iyi kalpli kişiler dahi ahlaki tepkilerinden uzaklaşabilir. Bu sadece yetişkinlere özel bir olgu değildir. Çocuklar da bu şekilde davranabilir. Yaşça büyük çocuklara Milgram’ın araştırmasının ve insanların kötü ve zalim davranışları mazur göstermek için kullanabileceği rasyonelleştirme şekillerinin öğretilmesi iyi olacaktır. 

 

Öneri 10: Çocuklarla doyum verici sosyal etkileşimler ve fiziksel sevgi yoluyla iyi duygular uyandırın (ve oksitosin seviyesini arttırın).

Yapılan ilginç bir araştırma, yüksek oksitosin (mutluluk hormonu) seviyelerinin insanların yüz ifadeleriyle gösterilen duyguları daha iyi “anlamalarına” yardımcı olduğunu ileri sürmektedir. Araştırmacılar 30 genç erişkin erkeğe oksitosin solutmuş ve ardından bu kişilere başka insanların göz fotoğraflarını inceletmişlerdir. Plasebo verilenlere kıyasla oksitosin soluyan erkekler fotoğraftaki kişilerin duygularını daha iyi yorumlamıştır (Domes ve dig., 2006). Bu nedenle belki de çocuklar kendi doğal oksitosinlerini yeterli ölçüde temin edebilirlerse başkalarının duygusal sinyallerini daha kolay anlayabilirler. Oksitosin; insanlar hoşlarına giden bir dokunuş yaşadıklarında salgılanmaktadır (sarılma ve masaj gibi). İnsanlar hoş sosyal etkileşimlere girdiklerinde de oksitosin salgılanmaktadır (Uvnäs-Moberg, 2003).

 

Sonuç

Toplum yaşamında birbirimizi anlamanın ve farklılıklara saygı duymanın yolu kuşkusuz ki empati becerimizin gelişimine bağlıdır. Empatinin öğrenilmesi ve gelişiminde aile ortamındaki etkileşimler ve ebeveyn tutumları çok kritik bir önemdedir. Bu yazıdaki öneriler ana babalara yol gösterici olabilir. Kuşkusuz rehber öğretmenler bu önerileri ebeveynlere öğretmek yanısıra, aynı uygulamaların okulda gerçekleşmesi için eğitim ortamlarına uyarlama ve bu konuda öğretmenlere de müşavirlik desteği sunmakla yükümlüdür. 

 

KAYNAKLAR

1-Cotton, K. (2001). Developing empathy in children and youth. School Improwement Research Series. www.educationnortwest.org.

 2-Eisenberg, N. (1992). The relations of maternal practices and characteristies to children’s vicarious emotional responsiveness. Chıld Development, 63.

3-Dewar, G. (2009). Teaching empathy: Evidence-based tips for fostering empathy in children. http://www.parentingscience.com/teaching-empathy-tips.html.

4-Dökmen, Ü. (2008). İletişim Çatışmaları ve Empati. Sistem Yayınları.

5-Gruen, A. (197/2006). Empatinin Yitimi/Kayıtsızlık Politikası Üzerine. Çev: İlknur İgan. Çitlembik Yayınları. 1. Baskı.

6-Kostner, R., Weinberger, J. & Franz, C. (1990). The family origins of empathic concern: a 26-year longitudinal study. Journal of Personality and Social Psychology, 58.

 

[1]Dr.Gwen Dewar (2009)’ınTeaching empathy: Evidence-based tips for fostering empathy in children”isimli makalesinden özetlenerek çevirilmiştir.